15 Mayıs 2010 Cumartesi

her gün bir bardak sebze suyu

Günde bir bardak Sebze suyu yeterli
16 Eylül 2009 Çarşamba 10:01

Her gün içilecek 1 bardak sebze suyu tahmin edeceğinizden fazlasını getiriyor...

Reader's Digest Dergisi’nde yer alan habere göre, her gün içeceğiniz 1 bardak taze sebze suyunun kilo vermeye yardımcı olduğu belirtildi.diyabet riski olan aşırı kilolu 81 yetişkinin katıldığı çalışmada, her gün en az bir fincan az tuzlu sebze suyu içenlerin 12 haftada 2 kg verdikleri görüldü.

Buna karşılık, yağı azaltılmış diyet uygulayan ancak sebze suyu içmeyenlerin ise sadece 500 gram verdikleri saptandı.

Houston'da Baylor Tıp Koleji'nde görevli araştırma lideri John Foreyt, "Araştırmaya katılanların çoğu sebze suyu içtikten sonra kendilerini daha tok hissettiklerini belirtiyorlar. Bu nedenle sebze suyu kilo vermeye yardım ediyor" dedi.

14 Mayıs 2010 Cuma

Evde Diz Eklemlerini Güçlendirme

Hazırlayan: Yrd. Doç.Dr. Hakan Yaman
Süleyman Demirel Üniversitesi, Tıp Fakültesi
Spor Hekimliği AD, Isparta

Diz yaralanmasında ya da ameliyatından sonra, sporu ve günlük işlerinizi eskisi yapabilmeniz için bacağınızı kuvvetlendirmeniz gerekir. Bunu evinizde kolaylıkla yapabilirsiniz. Ancak aşağıda tarif edilen alıştırmalara başlamadan önce şu noktalara dikkat ediniz:

· Aşağıda gösterilen alıştırmalar bacak ve uyluk kaslarınızın kuvvetini geliştirmek içindir. Tam bir diz rehabilitasyonu için kuvvet çalışmaları yanı sıra dayanıklılık, esneklik, kalp ve akciğer dinçliğini kapsayan alıştırmalara da yer verilmelidir.

· Her alıştırma her yaralanmaya iyi gelmeyebilir. Doktorunuza hangi hareketlerden kaçınmanız gerektiğini danışın. Alıştırmalar sırasında ya da sonrasında ağrınız artacak olursa alıştırmalara ara veriniz.

· Genelde alıştırmalarınız gün aşırı yapınız. Bu, bacak ve uyluk kaslarınızın kendini toparlamasına izin verecektir.

· Aşağıdaki alıştırmaları ne miktarda yapacağınız bünyenize bağlıdır. Bedeniniz bu biçimdeki yüklenmelere alışık değilse, 6 ile 12 tekrarı içeren bir setle başlayınız. Gücünüz artıkça set sayınızı dörde kadar artırabilirsiniz. Setler arasında 1-2 dakika aralar verebilirsiniz. Zamanla bu da yetersiz gelirse, bir sette bulunan tekrar sayısını artırabilir ya da verdiğiniz araların sürelerini azaltabilirsiniz ya da alıştırmayı zorlaştırabilirsiniz. Yaralanmamanız için her zaman yavaş yavaş alıştırma yükünüz artırınız ve bedeninizi de dinleyiniz (ağrı, şişme vb). Alıştırmalar sırasında ağrınız olacak olursa, alıştırmayı kesiniz.

· Alıştırma programınıza ilişkin not tutunuz. Bu, hem Size ilerlemeniz hakkında bilgi verecek, hem de Sizin alıştırmalarınız yapmanıza yardımcı olacaktır.

Şekil1:Sırtınızı duvara yaslayınız. Dizinizi büküp, gerdirerek sırtınızı duvar boyunca kaydırınız.
Şekil 2: Merdiven çıkma. Yaralı bacağınızı basamağın üzerine koyunuz ve yavaşça basamağın üzerine çıkınız.
Şekil 3: Tek bacaklı çömelme. Sağlam tarafınızı geriye doğru uzatıp, basamağın üzerine koyunuz. Yaralı dizinizi büküp, gerdiriniz. Diziniz ayağınız hizasında olmalıdır.
Şekil 4: Diz üstünde geriye doğru yaslanma. Her harekette 10 sn konumunuzu koruyunuz.
Şekil 5: Diz üstünde öne doğru yaslanma. Ayaklarınız bir yerde sabitlenmiş olsun. Bu konumu 10 sn koruyunuz.
Şekil 6: Öne adımlama. Yaralı dizinizi öne doğru getirip, 90 derecede bükünüz. Diz ayak hizasında olmalıdır. Arkada kalan dizinizi yere yaklaştırmaya çalışınız. Bu alıştırmayı her iki tarafınızla yapınız.
Şekil 7: Yana adımlama. Yaralı dizinizle yana doğru adım atınız. Diziniz ayak hizasında olsun. Bu hareketi her iki dizinizle yapınız.
Şekil 8: İp üzerinden atlama. Bitişik ayaklarla, yere serilen ip ya da yerde bulunan bir çizgi üzerinden yana doğru atlayınız.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Öfkeyi Yönetmek İçin Neler Yapılmalı

SIKINTILARIN ARTTIĞI DÖNEMLERDE, KONTROL ALTINA ALINMAYAN ÖFKENİN İŞ, AİLE VE ARKADAŞ İLİŞKİLERİNİ BOZABİLECEĞİ, KİŞİDE DEPRESYON HATTA KALP KRİZİ RİSKLERİNİ DE ARTIRABİLECEĞİ BİLDİRİLDİ -PSİKİYATR DR. SÜMER ÖZTANRIÖVER: ''GELECEĞE OLUMLU BAKIN, KAPALI MEKANLAR YERİNE AÇIK YERLERİ TERCİH EDİN, HOBİLERİNİZE DAHA FAZLA ZAMAN AYIRIN VE SORUNLARINIZI PAYLAŞIN''

Özellikle sıkıntının arttığı ekonomik kriz dönemlerinde kontrol altına alınmayan öfkenin, kişinin iş, aile ve arkadaşlık ortamlarında kapanmayacak yaralar açabileceği, kişide depresyon ve kalp krizi riskini artırabileceği bildirildi.
Adana Numune Hastanesinde görevli ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı Psikiyatr Dr. Sümer Öztanrıöver, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kriz dönemlerinde artan işsizlik ve iş kaybetme korkusunun, geleceğe dair belirsizlikleri de beraberinde getirebildiğini söyledi.
Geleceği ile ilgili kaygıları olan kişilerde, artan stresin öfke olarak ortaya çıkabileceğini belirten Öztanrıöver, bu tür kişilerin psikolojik sorunların yanı sıra çevresi ile de sorunlar yaşayabileceğine dikkati çekti. Öztanrıöver, şöyle konuştu:
''Hayatta umulmayan değişiklikler, kişilerin uzun vadeli kararlarını etkiliyor. Bireyin ev, araba sahibi olmak, evlenmek gibi düşüncelerinden uzaklaşması umutsuzluk ve karamsarlığa yol açıyor. Bu durum, özellikle dış koşullarla kendini tanımlayan, başarısıyla parasıyla işiyle bütünleşen insanlar için bir yıkım olabiliyor. Belirsizlik, umutsuzluk, kararsızlık ve üzüntü duygusu öfkeyi daha da artırıyor. Öfke ve beraberindeki sinir ise aile, iş ve arkadaşlık ortamlarında sorunları da tetikliyor. Kapanmayacak yaralar açılmasına neden oluyor. Özgüveni kendi iç dinamiklerine bağlı, kendini koşulsuz seven, kendisine değer veren kişiler ise bu durumları daha kolay atlatabiliyor.''
Kişinin hiç beklenmeyen bir zamanda kendi isteği dışında ortaya çıkan bu durumu iyi yönetmesi gerektiğini vurgulayan Öztanrıöver, ''Eğer değiştirebileceğimiz bir şey varsa önlem alabiliriz, yoksa hayatın normal akışına devam etmeliyiz'' dedi.
Kontrol altına alınmayan öfkenin depresyon hatta kalp krizi riskleri doğurabileceğini ifade eden Öztanrıöver, bu durumdaki kişilerin özellikle hobilerine yönelmesi gerektiğini söyledi.
Yoğun stres altındaki bu kişilerin kapalı mekanlardan uzak durmasını öneren Öztanrıöver, şöyle devam etti:
''Böyle durumlarda kendimiz için bir şeyler yapmalıyız. Eve kapanmak yerine bir gezinti yapmak ücretsizdir. Ayrıca spor yapmanın da bir ücreti yok. Bu tür faaliyetler, bedensel ve fiziksel olarak bizi rahatlatır. Ailemizle gidilecek bir piknik, birlikte oynanacak oyunlar, sorunları unutturarak kısa zaman da olsa sıkıntıları rafa kaldırmamıza neden olur. Kişiler bu dönemlerde neden hoşlanıyorlarsa ilgi alanlarını da onlar oluşturmalı.''

-''EŞLER BİRBİRİNİ YARGILAMAMALI''-

Ekonomik sıkıntının neden olduğu öfkenin, iş ve arkadaşlığın yanı sıra aile yaşantısını da etkilediğini bildiren Sümer Öztanrıöver, bu dönemlerde eşlerin birbirlerine daha anlayışlı yaklaşması gerektiğini ifade etti.
Öfkeli davranışların ailenin geleceğini tehlikeye sokabileceğini anımsatan Öztanrıöver, ''Eşler 'sen böyle yapsaydın, şöyle yapsaydın' şeklinde birbirini yargılamadan, mutlaka sorunlarını paylaşmalı. Paylaşılmayan sorun, daha kalıcı yaralar açabilir'' dedi.
Bu durumdaki anne ve babanın çocuklarını da incitmemesi gerektiğini söyleyen Öztanrıöver, sorunların basit şekilde çocuklarla da paylaşılmasını önerdi.

-''BESLENMEYE DE DİKKAT EDİLMELİ''-

Geleceğe yönelik kaygı ve aşırı stres altındaki kişilerde beslenme bozuklukları da yaşanabileceğini belirten Öztanrıöver, özellikle bu dönemde dengeli beslenmenin önemine değindi.
Beslenme sorununun değişik rahatsızlıklar doğurabileceğini ifade eden Öztanrıöver, ''Kriz dönemleri mutlaka olacaktır. Bu da geçer, psikolojisi ile hayattan zevk alarak geleceğe olumlu bakanlar, krizi daha iyi atlatacağını unutmamalı'' diye konuştu. (AA)

Güneş Gözlüğünde Cam Rengi Secimi

SÜ SELÇUKLU TIP FAKÜLTESİ GÖZ HASTALIKLARI ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. GEDİK: ''YEŞİL, GRİ VE KAHVERENGİ GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ İÇİN EN İDEAL GÖZLÜK CAMI RENKLERİDİR'' ''CAMLARIN HOMOJEN RENKTE OLMASINA VE LOKAL RENK DEĞİŞİKLİĞİ OLMAMASINA ÖZEN GÖSTERİLMELİ''

Selçuk Üniversitesi (SÜ) Selçuklu Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şansal Gedik, güneş gözlüğünde ideal cam renklerinin yeşil, gri ve kahverengi olduğunu söyledi.
Doç. Dr. Gedik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, güneş gözlüklerinin özellikle yaz aylarında birçok kişi tarafından kullanılması gerektiğini belirtti.
Uygun olmayan kalitede, yeterli ultraviyole (UV) koruması olmayan camlar ile kişinin güneş gözlüğünden fayda değil, zarar görebileceğini anlatan Gedik, ''güneş gözlüğü kullanımının verdiği öz güven ile güneşe daha fazla bakan ancak uygun gözlük kullanmayan kişinin retinasına ulaşan zararlı ışınların miktarı da artacaktır'' diye konuştu.
Gedik, güneş gözlüğünün mutlaka yetkili bir firmadan alınması ve sertifikasının ise kontrol edilerek UV filtreli olduğunun kesinleştirilmesi gerektiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
''Güneş gözlüğü seçerken görünümden ziyade gözlüğün fonksiyonu ön planda tutulmalı. Çerçevenin yeterli genişlikte olmasına, göze mümkün olduğunca yakın durmasına dikkat edilmeli. Bunun yanı sıra göz etrafını örten, yan ve üst siperliği olan çerçeveler tercih edilmeli. Uzak görme keskinliği normal olan bir kişide güneş gözlüğünü taktığı zaman görme düzeyinde azalma olmamalı. Camların homojen renkte olmasına ve lokal renk değişikliği olmamasına özen gösterilmeli.''
Gözlük camı kaplamalarının UV ışınlarını absorbe (emme) derecelerinin tiplerine ve renklerine göre değiştiğini anlatan Gedik, daha koyu renkli camlı güneş gözlüklerinin UV ışınlarını daha fazla kırdığının doğru olmadığını söyledi.
Gedik, çok koyu renkli camların renklerin seçilmesini bozabileceğini, kontrastın bozulmasıyla da görme keskinliğini azaltabileceğini kaydederek, ''yeşil, gri ve kahverengi, güneş gözlüğü için en ideal cam renkleridir. Öte yandan ayna kaplamalar antirefle kaplamaların tersine çok yansıtıcıdırlar. Su ve kar gibi ortamlarda görülen aşırı parlamaları önlerler. Görüntü kalitesinde bir farklılık oluşturmaz'' dedi.
Gedik, güneş gözlüklerinin, göz sağlığı için önemli koruyucu ürünler olarak değerlendirilmesi ve kullanmadan önce mutlaka uzman göz hekiminin önerilerinin alınması gerektiğini sözlerine ekledi. (AA)

9 Mayıs 2010 Pazar

büyük prostat ameliyat gerektirirmi

Soru
Yaşım 53.Nisan 2009 ayı ortalarında idrar yapmada sıkıntı yaşadığım için üroloji bölümüne başvurdum.Üriner USG çekildi.Bunda yaklaşık 44X47X36 mm 41 gr büyüklüğünde prostatım olduğu tespit edildi.Daha sonra PSA değeri için kan verdim.Total prostat spesifik değeri 0,87 çıktı.Normal değer 0-3,5 arasıymış ve prostat büyümesi nedeniyle ameliyat olmam gerektiği,6 ayda bir de PSA testi yaptırmam söylendi.Şimdi cardura isimli ilaçtan günde 1 tane içiyorum ve sıkıntı giderildi.Ama ilacı içmezsem o gün idrarı sıkıntılı yapıyorum.41 gr.lık prostatı ameliyat yapmadan ilaç kullanarak küçültmek mümkün değil mi?Ya da sizin ameliyat olup olmama yolundaki öneriniz ne yönde.Bir de bu ameliyatı ne zaman olmalıyım olacaksam.Doktorum cardura isimli ilacı kullan şimdi.Sonra duruma bakarız dedi.Saygılarımla...


Cevap
Prostatin büyük olması ameliyat olmayı gerektirmez. Eğer ilaçtan memnunsaniz ve ameliyatı mutlak gerektiren durumlar sizde yoksa(ornegin mesane tası, üre yüksekliği vs) ameliyat olmanız şart değil. Prostati küçülten ilaçlar var ancak size gerekli değil. Carduranin yetmediğini düşündüğünüzde ikinci İlac baslanabilir. Yine memnun kalmazsanız ameliyat olursunuz. Ancak "ben İlac kullanmak istemiyorum" derseniz ameliyat olmak da bir seçenek. İyi günler.

zayıf saçlara ceviz

Sağlıklı Beslenme Uzmanı Dr. Dilek Polat, kalp sağlığı açısından büyük önem taşıyan doymamış yağ asitlerini yüksek düzeyde içeren cevizin, kolesterol birikimini ve damar sertliğini önleyici etkisinin halk arasında artık daha iyi bilindiğini, bu nedenle damak zevkinin yanı sıra, birçok insanın sağlık nedenleriyle ceviz tüketmeye başladığını söyledi.

Dr. Polat, saç dökülmesine ve saçlarının yeterince canlı olmadığını düşünenlere cevizin kuru ve yaş kabuğunu önerdi. Polat, 20 tane cevizin sert kabuğunu 1 litre suda 10-15 dakika kaynatarak elde edilen suyun saç durulamasında kullanılması durumunda, saçların dökülmesinin son bulacağını belirtti.

Taze cevizin yeşil kabuğunun az suyla kaynatılması sonucu macun elde edileceğini anlatan Polat, bu macunun da saç maskesi olarak kullanılabileceğini kaydetti. Sağlıklı yaşamak ve beslenmek isteyenlerin mutfaklarından cevizi eksik etmemeleri gerektiğini ifade eden Dr. Polat, şu bilgileri verdi:''8 tane cevizi bir bardak suda 2 gün bekletin. Günde iki ceviz olmak üzere tüketin ve cevizleri içinde beklettiğiniz suyu da için, 4 günlük kür sonunda ne kadar dinlenmiş hissettiğinize şaşıracaksınız."

saçlarınız için etkili ipuçları

Güzel bir portrenin en önemli öğelerinden biri olan saçlar, aynı zamanda kış aylarında soğuk hava, yağmur ve kar gibi dış etkenlerden de çok çabuk etkilenmektedir. Dermatoloji Uzmanı Dr. Tuğba Türe, "Saç sağlığının korunması için yapılması gerekenler" hakkında bilgi verdi.

Sağlıklı saçlar kadın erkek herkes için çok önemlidir. Saçtaki kırılmalar, matlaşma ve pullanmalar, çevresel faktörlere, beslenme alışkanlıklarına ve yanlış uygulamalara bağlı olarak gelişebilir. Saçlara gerekli özen gösterildiğinde sağlıklı saçlara kavuşmak mümkündür.

Sağlıklı beslenme sağlıklı saçların altın kuralı

Öncelikle saçların kökünden beslendiği unutulmamalıdır. Dışarıdan uygulanan ürünler saçlara sağlık getirmez. Saçlar için gerekli olan vitamin ve mineraller ancak kan yolu ile saç köklerini besleyebilir. Demir, çinko, vitamin B12, folik asit ve biotinden zengin beslenmek saç sağlığı için gereklidir. (Kırmızı et, yumurta beyazı, kurubaklagiller...)

Dengeli ve düzenli beslenmek, antioksidan yiyecekleri( sebze, meyve vb..) gerektiği kadar tüketmek, düzenli uyku ve stresten uzak durmak saç sağlığı için önemlidir. Dermatoloji uzmanına danışmadan saç sağlığı için önerilen ilaçların kullanılması doğru değildir.

Saç boyası ve jöle saçların zayıflamasına, kırılmasına ve matlaşmasına neden olabilir

Saç boyası, renk açıcılar, jöle, köpük, sprey gibi kozmetik ürünlerin bilinçsiz kullanımı saçlara zarar verebilir. Saç şekillendirici ürünler sık kullanımda ve saçtan temizlenmediğinde saçta kalıntı oluşturarak saç tellerinde zayıflama ve kırılmalara neden olabilirler.

Her gün yıkamak saça zarar verir

Saçlar gün aşırı ve ılık su ile yıkanmalıdır. Ayrıca ikisi bir arada ürünler yerine şampuan ve saç kreminin ayrı ayrı uygulanması daha doğru olacaktır. Saç kreminin saç uçlarına sürülmesi yeterlidir.

Sıcak fön kullanmayın

Saçların kaba ve sert bir biçimde taranması saçları yıpratabilir. Eğer kuru ve zor taranan saçlara sahipseniz durulanmayan bakım ürünlerini kullanarak saçlarınızı koruyabilirsiniz. Ayrıca saçlar kurutulurken ve şekillendirirken çok sıcak uygulamalardan kaçınılmalıdır.

Saçınızı sıkı toplamayın

Özellikle alın bölgesinde bant şeklinde görülen saç dökülmelerinin en sık sebebi sıkı toplanmış saçlardır. Bu tarz uygulamalar, zaman içerisinde kıl köklerinin zarar görmesine ve saç kayıplarına neden olabilir.


kaynak: habertürk internet sitesi

iltihaplanmış yaralara bal tedavisi

Pek çok yararı olduğu bilinen balın, iltihaplanmış yaraların tedavisinde antibiyotiğin yerini alabileceği bir kez daha ortaya çıktı.

İtalyan La Stampa gazetesinin internet sitesinde yayımlanan habere göre, bir grup bilim adamı, Yeni Zelanda'da yetişen manuka ağacının çiçeklerinden üretilen balın, içerdiği doğal antibiyotik sayesinde enfeksiyon kapmış yaraların tedavisinde kullanılabildiğini ortaya koydu.

Bilim adamları, antibiyotiğe direnç gösterilen tüm durumlarda kullanılabileceği belirtilen bu bal türünün yan etkisinin olmadığını, içerisindeki düşük ph değeri sayesinde ölü derinin yenilenmesine yardımcı olduğunu ve yaraların iyileşmesini hızlandırdığını kaydetti.

Saç Cıkaran Maddeler Dikkat

Amerikan Kozmetik Cerrahi Derneği doktorları ve hastaları uyararak saç çıkartan şampuanları kullanırken aynen bebeklerde olduğu gibi sadece başın yıkanmasını, yıkama işleminde şampuanın vücuda gelmemesine dikkat edilmesini önerdi.

Bu bilgi ve uyarının gönderilme sebebi saç çıkartan şampuanların uygulama esnasında, bilhassa da durulanırken yüzünüze ve vücudunuza temas etmeleri halinde kıllanmaya sebep olduğu vakaların tespit edilmesi ve bu vakaların artmasıdır. Amerika�a saç çıkartıcı şampuan kullanan hastalarda yüz kıllanmasında çok fazla bir artma gözlenmiştir.

Saç çıkartan bir şampuan kullanıyorsanız saçların durulanma suyunun bile vücutla temas etmemesi konusunda hassas olunmasını tavsiye eden Amerikalı doktorlar ya başın berberlerde olduğu gibi arkaya doğru ya da daha rahat etmek için duş esnasında öne doğru eğilerek yıkanmasının yan etkilerden korunmak için yeterli olacağını söylüyorlar.

Amerika'da bu konuda yakın zamanda çalışmalar yapan Dr. Ziya Şaylan� göre bu saç çıkartıcı şampuanlar mevcut incelmiş saçlarda %45 oranında başarı sağlamalarına rağmen saç dökülmeleri (kellikleri) 2 seneden fazla olanlarda başarılı olmamaktadırlar. Bu hastalarda saç kökleri artık tedaviye cevap veremeyecek kadar zayıflamışlardır.

En son bulgulara göre erkeklerde, sanıldığını gibi erkeklik hormonu fazlalığının saç dökülmesi ile bir ilgisi yoktur. Saç dibinde bulunan bir enzim (DHT) hatalı ise o zaman testesteron seviyesi az bile olsa saçlar dökülmektedir. Geçtiğimiz yüzyılda köselerin saçlarının dökülmemesi erkeklik hormonu eksikliğine bağlanmış ama günümüz bulgularıyla bu hipotez çürütülmüştür.

Uzmanların önerdiği yöntemler arasında kafa derisine masaj yapılarak kan dolaşımının arttırılması saçlarınızı kuvvetlendirdiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca saçın ömrünü kısaltan boya, jöle gibi kimyasal maddelerden kaçınmak da yine doktorların tavsiyeleri arasındadır

Yarık dudak ve damağın tedavisi nedir

Yarık dudak ve damağın nedeni nedir?
Çoğunlukla sebep kesin bulunamaz. Ancak hamilelik sırasında alınan ilaçlar, röntgen ışını, stres, merdivenden düşme gibi travmalar veya geçirilen bazı virütik hastalıklar, bazı vitaminlerin eksikliği veya fazlalığı suçlanmıştır. Ayrıca hastalığın kalıtımla da geçme olasılığı vardır. Dudak damak yarıkları 700-1000 doğumda bir görülebilir.

Yarık dudak-damaklı çocuklar başka problemlere sahip olur mu?
Yarıklı çocukların çoğunda başka bir doğumsal defekt veya anomali saptanmaz. Hastaların çoğu zeka ve yetenek bakımından normaldir. Yarıklı çocuklarda orta kulakta sıvı koleksiyonu - seröz otitis media - riski fazladır. Tedavi edilmezse kulak infeksiyonlarına ve sonuçta işitme kaybına neden olabilir. Yarıklı çocukların çoğunda diş anormallikleri- eğri diş, eksik veya fazla diş gibi - görülebilir.

Yarık dudak ve damağın tedavisi nedir?
Yarıklı çocuklar uzmanlaşmış bir ekip çalışmasından fayda görebilir. Yarık takımı plastik cerrah, otolaringolojist, pediatrist, çene cerrahı, genetik uzmanı, diş hekimi, foniatrist, patolog, odyolog, hemşire ve psikolog dan oluşur. Bu takım en iyi bakımı vermek için hastanın kendi pediatristi ile birlikte çalışır. Bebek 6-10 haftalık olduğunda dudak yarığı ameliyat edilir. Bebeğin anesteziden zarar göremeyecek belli bir ağırlığa ulaşması (4.5 kg.) için bu süre beklenir. Damak yarığı ameliyatı ise, 6-18 aylık devrede yarık derecesine göre yapılır. Erken ameliyat edilen damakta ameliyat nedeni ile oluşan skar dokusu üst çene ve yüz gelişimini olumsuz etkileyebilir. Daha geç ameliyat edilirse bu defa çocuk yarık damak ile konuşmayı öğrenir ve damak onarıldıktan sonra konuşmanın düzelmesi zorlaşır.

Cerrahi onarım için kesin yaş çocuğun sağlığına, büyüklüğüne, ve cerrahın tercihine bağlıdır. Yarık damaklı bazı çocuklarda, daha iyi sonuç almak için, ikinci bir damak ameliyatı gerekebilir. Diş hattında yarık bulunan çocuklarda ameliyatta yarık hattına bir kemik parçası (greft) konması faydalı olabilir. Buna alveolar kemik grefti denir. Bu parça, kalıcı dişlerin daha iyi gelmesini sağlar. Bu ameliyat, kalıcı dişlerin gelişme hızın bakılarak 6-10 yaşları arasında yapılır. Yarık dudaklı çocuklarda dudakta ameliyat sonrası kalan skarların (iz) düzeltilmesi için daha ileri yaşlarda ek ameliyat gerekebilir. On ila 20 yaş arasındaki çocuklarda nefes almayı veya görünümü düzeltmek için burun ameliyatı gerekebilir. Özellikle iki taraflı dudak yarığı olan çocuklarda kolumella adı verilen her iki burun deliğinin arasındaki kısım kısa ise uzatma ameliyatı okula başlamadan önce 6 yaş civarında yapılır. Dudak yarıklarında ayrıca ergenlik devresinden sonra 18 yaş civarında burun gelişimini tamamladıktan sonra burun ucundaki kıkırdak ve yumuşak doku şekil bozukluklarının (buna yarık-dudak burnu denir) düzeltilmesi ameliyatı yapılır. Bu ameliyatın kıkırdak yapıların daha iyi şekillendirilebildiği açık rinoplasti ile yapılması tercih edilir

meme kücültme nedir

Meme küçültme ameliyatı, aşırı büyüme oluşan memelerin neden olduğu: sırt ve boyunda kas gerilmeleri, pozisyonel değişiklik, baş ağrısı, omuz ağrısı, sütyen askıları ile omuzda çöküklük, - ulnar sinir parestezisi - kronik göğüs ağrısı, - kişisel hijyen ile ilgili problemler, - sportif aktivitelere katılamama gibi nedenlerle yapılabilir. Bazı hastalarda, meme büyüklüğü obezite (şişmanlık) ile ilgili olabileceğinden, zayıflama faydalı olabilir. Zayıflama, meme büyüklüğü üzerinde etkili olmayabilir, ama hastanın planlanan cerrahiye toleransını arttırır ve risk faktörlerini azaltabilir.

Aşırı büyük olan memeler, hastalarda kamburlaşmaya, meme altında mantar enfeksiyonları, ayrıca sütyenin omuz askısının rahatsızlık oluşturmasına kadar çeşitli problemlere neden olabilir. Kırk yaşın üzerindeki hastalarda memelerin habis bir tümör yönünden hem klinik olarak muayenesi hem de mamografik olarak incelenmesi uygun olur.
Meme küçültme
ameliyatı sonucunda meme hacim olarak küçülür ve dikleşir. Yapılan ameliyatta, uygun kısımlarından meme dokusu ve deri fazlalıkları çıkartılır, meme başı daha yukarıya olması gereken yere alınır. Yukarı alınırken aynı zamanda meme başı ve halkasının beslenmesi ve duysal sinir bağlantılarının korunması için çeşitli yöntemler kullanılır. Ben günümüzde en geçerli yöntemlerden biri olan "inferior pedikül" yöntemini uygulamaktayım. Bu metodda, meme başı halkası, uç kısmı ve süt kanallarının bir kısmı korunabilmektedir. Ameliyat sonrasında meme altında ters T şeklinde bir iz kalır. Bu izin çok az kalması için gereken tüm tedbirler alınır. Ancak her insanda yara iyileşmesi ve doku faktörleri, ten rengi farklı olduğundan oluşacak izin miktarını önceden kestirmek mümkün değildir. Ameliyattan sonra ileride emzirme mümkün olmayabilir. Ancak bu hayati bir konu değildir. Günümüzde göğüs ameliyatı olmadığı halde birçok annede süt gelmeyebilmekte, bu durumda bebeğin beslenmesi için başka çözümler bulunmaktadır. Ayrıca çok geniş sayılı hastaların incelenmesine ve takibine dayanan amerikan yayınlarında, meme küçültme ameliyatlarından 2-3 sene kadar sonra büyük oranda süt kanallarının tekrar ağızlaştığı ve süt vermenin mümkün olduğu bildirilmektedir.

Ameliyat sonrası meme başı etrafındaki iz renk değişimi sınırında olduğu için görünmez. Önden tek görünen iz ortadan aşağı doğru inen düz çizgidir. Bu izlerin çok az kalması için özel yöntemler ve çok ince dikiş iplikleri kullanılarak izin mümkün

Ameliyat: Plastik cerrah, çıkarılacak meme dokusu, memelerin sarkıklığı ve diğer faktörlere dayanarak, hastaya yapılacak girişime kararı verir. Ameliyat sonrası oluşabilecek komplikasyonlar arasında, infeksiyon, kanama ve hematom sayılabilir. Dolaşım problemlerine bağlı çok nadiren oluşabilen spesifik komplikasyonlar ise yağ dokusu veya meme ucu dokusunun nekrozu yani çürümesidir. Bu olasılık çok çok nadirdir. Ameliyattan sonra oluşabilecek ağrılar, ağrı kesici ilaçlarla giderilir. Ameliyat sonrası 2-3 defa pansuman yapılır. Dikişler 12-15 günde alınır. Ameliyat izleri ilk birkaç ay pembe renkte olduğundan farkedilecektir. Altı ay ile bir yıl arasında izler ten rengine yaklaşarak daha belirsiz hale gelir. Ameliyat planlamasında önce meme ucunun normalde bulunması gereken yer işaretlenir. Bu yer, hastanın boyuna göre köprücük kemiği orta noktası ile meme ucunu birleştiren çizgi üzerinde yukardan 19-21 cm. uzaklıkta olmalıdır. Daha sonra "wise" paterni adı verilen meme kalıbı kullanılarak aslında bir koni açılımı olan memeyi oluşturacak kısım işaretlenir. Bu kalıp anahtar deliğine benzer. İşaretlenen bu bölgenin altında ve dışında kalan deri ve meme dokusu çıkarılacaktır.
Ameliyatın ertesi günü pansuman yapılarak sargılar değiştirilir. Biraz daha küçük bir sargı yapılır. Göğüslerin tamamını saran yumuşak özel sütyen takılır. Bu sütyen enaz iki hafta kullanılır. Yara iyileşirken hem ödemi azaltır, hem de meme için bir kalıp görevi yapar. İki-üç pansumandan sonra 10-15 gün içinde dikişler alınır. Ameliyat sonrası ertesi gün hasta ayağa kalkar. 2-3 gün sonra günlük işlerini yapabilir. Ameliyattan sonra 1-2 gün sürebilecek ağrı için ağrı kesiciler kullanılır. Meme küçültme ameliyatı sonucunda meme hem küçülmüş hem de dikleşmiş olur.

acıkmadan beslenme

Canınız sıkkın olabilir. Sıkıntıdan birşeyler atıştırmak sizi rahatlatabilir. Ancak obez olmak istemiyorsanız tam acıkmadan yemek yemeyin.

Yeme ve atıştırma alışkanlıklarımız, çoğu zaman beslenme ihtiyacımızdan çok farklı amaçlara hizmet eder. Bazen ne zaman, ne yiyeceğimize vücudumuz değil de duygusal çalkantılarımız hükmeder. Canınız sıkılınca etrafta atıştıracak bir şeyler arar mısınız? Bazı insanlar düşüncelerden uzaklaşmak, bir an olsun unutmak için teselliyi yemekte ararlar. Aynı sigara bağımlılığı gibi bir atıştırma bağımlılığı oluşur. Üstelik böyle zamanlarda aklımıza gelen bir bardak meyve suyu, bir elma, ayran ve birkaç kuru yemiş gibi yararlı yiyecekler değildir. İnsan nedense bol şekerli ve tuzlu gıdalara sarılır. Gelsin kahveler, gitsin çaylar, tuzlu krakerler, çerezler, çikolatalar, şekerlemeler, börekler, hamburgerler, meşrubatlar... Obezite araştırmaları, aşırı yeme alışkanlığının yüzde 75 inin sıkıntıyla ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Yani pek çok insan, yaşamla baş etmek için atıştırmaktan medet umuyor. Depresyon, öfke, bıkkınlık, yalnızlık, bunalım, gerginlik, belirsizlik...

Kendinizi test edin

* Hiç farkına bile varmadan yediğiniz olur mu?

* Bir şeyler yedikten sonra kendinizi suçlu hissettiğiniz veya utandığınız olur mu?

* Kendinizi karışık hissettiğinizde çikolata, kraker ve cips gibi yiyeceklere mi yönelirsiniz?

* Açık büfelerde veya televizyonda gördüğünüz yemekler iştahınızı açar mı?

* Bazen de yapacak başka hiçbir şey bulamadığınız için mi yersiniz? Yukarıdaki soruların çoğuna evet cevabını veriyorsanız, muhtemelen aşırı kilolarla başınız derttedir ve asıl sorununuz da duygusal bir yeme bozukluğudur. İlginç olan, genellikle zayıf ve iştahsız kişilerin stres dönemlerinde kilo vermesi, şişman olanların da kilo almasıdır.

Nasıl kurtulacağız!

* Asla öğün atlamayın yani kendinizi aç bırakmayın.

* Ağzınıza bir şey atarken, aç olup olmadığınızı bir daha düşünmeyi alışkanlık haline getirin.

* Sizi baştan çıkaran zararlı yiyecekleri evinize almayın.

* Gereksiz atıştırmalar yaptığınızda kendinize kızmayın. Üzerinde durmayın, kendinizi affedin ve gayret etmeye devam edin. Yeme davranışlarınızı değiştirmekte çok zorlanıyorsanız size psikoterapi ve hipnoz öneririm. Bu tedavilerle psikolojik yeme alışkanlığının denetlenmesi, kalorili yiyeceklerden alınan haz ve tat olgusunun azaltılması mümkün olabilmekte ve yaşam boyu sürecek bir davranış değişikliği kazanılabilmektedir.

ek ücret alınmayan saglık hizmetleri

Dün yürürlüğe giren Sağlıkta Uygulama Tebliği ne göre tıp fakülteleri, yoğun bakım, yanık tedavisi, yenidoğan, diyaliz gibi pek çok alanda ekstra para isteyemeyecek.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), yoğun bakım, kanser, organ nakli ve kalp ameliyatı gibi riskli tedavilerde üniversite hastanelerini tercih eden vatandaşları sevindirecek bir düzenlemeye imza attı. Bu hizmetlerin karşılığında hastalardan hoca farkı alan hastaneler, artık bu ücreti talep edemeyecek.

Kamu ve özel hastanelere vatandaşa verdiği sağlık hizmetlerinin karşılığında ödeyeceği ücretlerin belirlendiği Sağlıkta Uygulama Tebliği nin (SUT) yeni hali dün yürürlüğe girdi. Birçok değişiklik içeren tebliğde halkı ilgilendiren en önemli yenilik, devlet ve özel hastanelerden ayrı olarak vatandaştan özellikli işlemler için hoca farkı alan üniversite hastanelerinin bunu artık gerçekleştiremeyecek olmaları. En üst basamak hastane olan tıp fakülteleri, dünden itibaren başta yoğun bakım hizmetleri, kanser tedavisi, organ nakli ve kalp ameliyatları olmak üzere birçok branşta vatandaştan ne ekstra para alacak ne de hoca farkı talep edebilecek. Uygulamaya hastalar olumlu bakarken, üniversite hastaneleri, bu durumun değiştirilmesi için SGK ya itiraz edecek. Sadece geçen yıl İstanbul Üniversitesi nin iki tıp fakültesi Cerrahpaşa ve Çapa da devletin ödediği paranın yanı sıra vatandaştan 55 milyon TL öğretim üyesi farkının alınması dikkat çekiyor.

Aslında üniversitelerdeki sadece özellikli operasyonlar değil, tüm işlemlerden alınan öğretim üyesi farkları ocak ayında kabul edilen Tam Gün Yasası ile kalkıyor. Yasanın üniversite hastanelerinde yürürlüğe gireceği Şubat 2011 den sonra hastalardan ekstra ücret alınamayacak. Yeni SUT ile bu durum sürpriz bir şekilde öne alınmış oldu. Artık vatandaş, örneğin kanser tedavisi için üniversite hastanelerine gittiğinde ne girişte hocaya muayene için fark ücreti ödeyecek ne de tedavi sırasında ekstra paralar verecek. Uzmanlar, dünden itibaren üniversitelerde bu işlemlerde fark alınması halinde hastanelerin şikâyet edilebileceğini ve hastanın hukuksal haklarını arayabileceğini belirtiyor.

Öte yandan fark alınmama uygulamasına üniversite hastaneleri karşı çıkıyor. Gerekçe ise şu: "Biz son basamak hastaneyiz. Fark almadan işlerin yürümesine imkân yok. Kaynaklarımız yetersiz." Üniversiteler mali sorunlarının çözümü için yapılan araştırmalara ve tıp fakültelerinde okuyan öğrenci başına kaynak ayrılmasını istiyor. Tıp fakülteleri, önümüzdeki günlerde SGK ya bu düzenlemenin değiştirilmesi için başvuruda bulunacak.

İlave ücret alınamayacak sağlık hizmetleri;

1. Acil haller nedeniyle sunulan sağlık hizmetleri.

2. Organ, doku ve kök hücre nakilleri.

3. Diyaliz tedavileri.

4. Yoğun bakım hizmetleri.

5. Kanser tedavisi (radyoterapi, kemoterapi, radyo izotop tedavileri).

6. Yenidoğana verilen sağlık hizmetleri.

7. Doğumsal anomaliler için yapılan cerrahi işlemlere yönelik sağlık hizmetleri.

8. Kardiyovasküler cerrahi işlemleri.

9. Yanık tedavisi hizmetleri.

uykunun depresyona etkisi

12-18 yaş grubu gençler arasında yapılan araştırmanın sonucunda uykunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı.



Columbia Üniversitesi Medical Center ın yaptığı araştırma, 12-18 yaş grubundaki gençlerden gece erken yatma alışkanlığına sahip olanların depresyona girme olasılığının, geç yatan akranlarından daha düşük olduğunu gösterdi

deriye sogugun etkisi

Şiddetli soğuğun etkisi ile deri ve derialtı dokusunda meydana gelen değişikliğin yani donmanın ilk belirtisi bir kızarıklıktır. Donuk (gelure) en hafif şeklinde önce bir damar spazmı, daha sonra bir genişleme ile yani eritem ile kendini belli eder. Vazolabil dediğimiz kimselerde soğuğun et­kisi ile el ve ayak parmaklarında, burun ve kulaklarda hafif kabarık, pembe – menekşevi plaklar (engelure) oluşur. Tıp di­linde pernio denilen bu kaşıntılı durumda kişi birden sıcağa tutulursa ağrı meydana gelebilir. Donuk ileri safhada nekroza ve kangrene dönüşebilir. Bundan korunmak için soğuğa maruz kalan kimseyi yavaş yavaş ısıtmalı ve dokulara kan akımını normale döndürmek için hafif masajlar ya­pılmalıdır.

tarım ilaçlarının sebze meyveye etkisi

Tarım  ilaçları ve meyve, sebze

Meyve ve sebzelerde bulunan çok küçük miktarlardaki tarım ilaçlarını tüketmenin etkileri günümüzde bilinmemektedir. Berkeley Kaliforniya Üniversitesi’ndeki Çevresel Sağlık Bilimleri Merkezi Ulusal Enstitüsü yöneticisi Dr. Bruce Amas, kari­yerini bu soruya adamıştır ve bu çok küçük miktarların hiçbir riski olmadığına inanmaktadır.

O ve diğer bilim adamları bu görüşü desteklemektedirler, çünkü insanlar ve diğer hayvanlar doğal yiyeceklerin her lokmasıyla doğal olarak meydana gelmiş bu toksinlere maruz kalmaktadırlar. Vücut normal olarak kendi ürettiği metabolik artıkları ve yiyeceklerde doğal olarak oluşan kanserojenleri olduğu gibi tarım ilaçlarını da parçalar ve her an bu zararlı maddeleri dışarı atar. Tüketilen potansiyel kanserojen kimya­salların yüzde 99,99′u bütün yiyeceklerde doğal olarak bulun­duğundan, sentetik olan yüzde 0,01′lik kısma maruziyetimizi azaltmak kanser oranlarını azaltmayacaktır.

Bu bilim adamları, insanların daha toksik olan ve yiyecek­ler üzerinde kalan azıcık tarım ilacı artığından daha yüksek dozlarda olan binlerce doğal kimyasalı tipik olarak sindirdi­ğini öne sürmektedirler. Dahası, sentetik kimyasalların kanse­rojen potansiyeli ile ilgili olarak hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, yiyeceklerde bulunandan binlerce kat yüksek doz­lar kullanılarak yapılmaktadır. Dr. Ames, doğal olsun olmasın, bütün kimyasalların büyük bir yüzdesinin yüksek dozlarda potansiyel olarak toksik olduğunu (zehri oluşturan yüksek dozdur) ve ürünlerin üzerindeki az miktardaki kimyasal artık­ların, kansere yol açtığına dair bir kanıt olmadığını söylemek­tedir.

Diğerleri biraz riskin olabileceğine, ama bu riskin kanıtlan­masının zor olduğuna inanmaktadırlar. Bazı kimyasalların toksisitesinin, deneylerde kullanılandan fazla olduğu ve az doz­larda bile potansiyel olarak zararlı olduğu konusunda haklı bir çekince vardır. Hiçbir bilim adamı bu nedenle meyve ve sebze tüketimimizi azaltmamız gerektiğine inanmamaktadır, ama çoğu (ben dahil) yiyeceklerimizde bulunan multipl toksik ar­tıklara maruziyetimizi azaltmamızın akıllıca olacağını düşün­mektedir. Yiyeceklerde tarımsal artıkların çoğunu içeren ka­bukların soyulmasını kesinlikle savunuyorum. Ve elbette ki, yenmeden önce bütün sebze ve meyveler yıkanmalıdır.

Eğer tarım ilaçları ve kimyasal artıklar konusunda kaygı­lıysanız, süt ürünleri ve sığır eti gibi hayvansal ürünlerde en toksik tarım ilaçları artıkları bulunduğunu unutmayın. Sığırlar ve öküzler ilaçlı yemlerden çok miktarda yediklerinden, belli tarım ilaçları ve tehlikeli kimyasallar hayvansal ürünlerde yüksek oranlarda bulunur. Örneğin özellikle yağlı etlerde ve süt ürünlerinde bulunan dioksin, lenfoma da dahil olmak üzere insanlarda görülen birkaç kanserle ilişkilendirilen en güçlü toksinlerden biridir. Diyetinizde temel olarak rafine edilme­miş bitkisel ürünleri kullanırsanız, otomatik olarak en tehlikeli kimyasallara maruz kalma olasılığını azaltmış olursunuz.

ABD Yiyecek ve İlaç Kurumu’na (www.fda.gov) göre, en yüksekten en düşüğe doğru en kirlenmiş ürünler şunlardır:
SIRA SKOR (200= EN TOKSIK)

1 çilek 189
2 yeşil ve kırmızı taze biber 155
3 ıspanak 155
4 kiraz 154
5 şeftali 150
6 kantalup kavunu (küçük sulu kavun) 142
7 kereviz 129
8 elma 124
9 kayısı 123
10 yeşil fasülye 122
11 üzüm 118
12 hıyar 117

Bu 12 yiyecek toplam tarım ilacı maruziyetimizin yarısın­dan fazlasına neden olur. Bunlar kaçınılması gereken ana yiye­ceklerdir (orijinal olarak yetiştirilmiş olanlar dışında).

Eğer mümkünse meyveleri soymak ve tarım ilacı kullanıl­madan yetiştirilenler hariç patates kabuklarını yememek man­tıklıdır. Organik olarak yetiştirilmemişlerse kıvırcık salata ve lahananın en dış kabuklarını atın; soyulamayan diğer yüzeyler sabun ve su ya da ticari sebze temizleyicileri ile yıkanabilir. Sade su ile yıkamak tarım ilacı artıklarının yüzde 25-50’sini temizler. Şahsen ben organik olmadıkça hiç çilek almıyorum çocuklarım genellikle doğal ürünler dükkanından alınmış dondurulmuş çilek yiyorlar.

Bugüne kadar yiyecek tüketiminin kanserle ilişkisi üzerine yapılan bütün çalışmalar, ne kadar çok meyve ve sebze yeni­lirse o kadar az kanser ve kalp hastalığı ile karşılaşıldığını göstermektedir. Bütün bu araştırmalar, organik değil, sıradan yöntemlerle üretilen yiyecekleri yiyen insanlar üzerinde yapılmıştır. Bu yüzden açıkça görülüyor ki sıradan yöntem­lerle yetiştirilen ürünleri yemenin faydaları teorik risklerinden fazladır.

günlük ne kadar tuz alınmalı

Tuz ne kadar yenmeli?

Doğal yiyeceklerde bulunanlar dışında yiyeceklere fazladan tuz ekle­mek hastalığa yakalanma riskinizi artıracaktır. Tuz tüketimi, mide kanseri ve hipertansiyon ile ilişkilendirilmiştir. İdeal sağlık için hiçbir yiyeceğe tuz eklenmemesini tavsiye ediyo­rum. Ünlü DASH araştırması, Amerikalıların ihtiyaçları olan­dan beş-on kat fazla sodyum tükettiklerini ve bunun zaman içinde tansiyonu artırma etkisi bulunduğunu belirtmektedir. Şu anda tansiyonunuzun yüksek olmaması ileride de olmaya­cağı anlamına gelmez. Yıllar boyunca çok fazla tuz yemeye devam ederseniz gelecekte kan basıncınızın (tansiyonun) yük­sek olması büyük olasılıktır.

Tuz ayrıca idrarda bulunan kalsiyumu ve diğer az miktarda bulunan mineralleri de kendine çeker ve bu da osteoporoza katkıda bulunan nedenlerden biridir.” Yüksek sodyum alımı kalp krizlerinden dolayı ölümlerin de artmasına neden olur. Saygı duyulan tıbbi bir yayın olan The Lancefde yakın zaman önce yayımlanan bir deneyde, sodyum alımı ve aşırı kilolu erkeklerdeki ölüm oranı arasında korkutucu bir korelasyon olduğu bulunmuştur.20 Araştırmacılar şu sonucu çıkarmışlar­dır: “Yüksek sodyum alımı, yüksek kan basıncı da dahil olmak üzere diğer kardiyovasküler risk faktörlerinden bağımsız ola­rak ölüm ve koroner kalp hastalığının belirleyicisidir. Bu so­nuçlar, yetişkin nüfusta tuz alımının zararlı etkileri olduğunu net bir şekilde kanıtlamaktadır.”

Bunun anlamı, kan başmandaki etkilerinden bağımsız olarak tuzun önemli zararlı etkilere neden olduğudur. Ayrıca, plateletlerin (pıhtılaşmaya yardımcı olan kan elemanı, trom-bosit) pıhtılaşmaya eğilimini artırması da çok olasıdır. Kişi­lerin yiyeceklere tuz eklemeye direnmesini ve tuzsuz çorba ve yiyecek konserveleri almalarını öneriyorum. Tuzun çoğu işlen­miş yiyeceklerden, ekmek ve konserve ürünlerden geldiğin­den, fazla sodyum alımının önlenmesinin o kadar da güç olmadığını düşünüyorum.

Bunu belirttikten sonra, eğer yiyeceklerinize tuz eklemeyi arzuluyorsanız bunu yiyecek masaya geldikten sonra onu yemeye hazır olduğunuzda yapın. Eğer tuz yiyeceğin yüze­yinde olursa, tadı daha tuzlu gelecektir. Eğer sebze ve çor­balara pişerken tuz atarsanız, çok tuz ektiğiniz halde yine de tuzun tadını alamayabilirsiniz. Hazır çorba karışımının hoş tuzlu bir tadı vardır ve salatalara ya da yiyeceklere serpilebilir. Yemeğinizi lezzetlendirmek için otları, baharatları, limonu, sirkeyi ya da diğer tuzsuz sosları kullanın. Ketçap, hardal, soya sosu, teriyaki sosu ve çeşni gibi tatlandırıcılar sodyum açısından çok zengindir; eğer onları kullanmamaya dayanamıyorsanız seyrek olarak az sodyumlu çeşitlerini kullanın.

İdeal olarak bütün yiyeceklerinizde kalori başına 1 mg.den daha az tuz bulunmalıdır. Doğal yiyeceklerde kalori başına yarım miligram tuz bulunur. Bir yiyeceğin etiketinde 100 kalori olduğu, ama 400 mg. tuz içerdiği yazıyorsa, çok tuzlu bir yiyecek demektir. Eğer 100 kalori ve 100 mg.den az tuz varsa, fazladan tuz eklenmiş olma ihtimali az bir yiyecektir ve beslenmeniz açısından uygundur. 100 kalori için 200 mg.dan fazla tuz içeren yiyecekleri nadiren kullanmaya gayret edin. Bu çerçevede hareket ettiğinizde, günlük tuz alımınızı 1000 mg. civarında ya da altında tutmanız mümkün olmalıdır.

Eğer tuz kullanmazsanız, tat duyunuz zaman içinde uyum sağlar ve tuz tadına olan duyarlılığınız artar. Diyetinizde çok fazla tuz kullandığınızda, tuz tadına olan duyarlılığınız azalır ve çokça sos ve baharat eklemedikçe yemeğiniz size tatsız gelir. DASH araştırması da benim senelerdir belirttiğim bir olayı gözlemlemiştir: Kişinin tuza doymuş tat duyusunun düşük sodyum seviyesine alışması zaman almaktadır. Eğer benim tavsiyelerimi sıkı bir şekilde, ödün vermeden uygu­larsanız ve bütün işlenmiş yiyeceklerden ya da çok tuzlu ürün­lerden kaçınırsanız, meyve ve sebzelerdeki farklı tatları ayırt etme ve bunların keyfini çıkarma yeteneğiniz de gelişecektir.

yüksek proteinli vejeteryan diyet

Vejeteryan diyet – yüksek proteinli diyet

Hayvansal ürünlerle yüklü bir diyet vücudun detoksifıkasyon sistemleri üzerinde toksik bir gerilim oluşturur. Kafein, sigara ve eroini bırakırken olduğu gibi, çoğu kişi kısa süre boyunca yorgunluk, güçsüzlük, baş ağrıları ya da gevşek büyük idrar gibi yoksunluk semptomları yaşarlar. Vakaların yüzde 95′inde bu semptomlar iki hafta içinde yok olur.

Geçici uyum sağlama dönemi genellikle bir haftadan kısa sürer; bu dönemde yorgunluk, baş ağrısı ya da gazdan rahatsız olabilir ya da vücudunuz toksik alışkanlıklarından kurtulurken daha hafif semptomlar yaşayabilirsiniz. “Daha fazla proteine ihtiyacınız var” yanlış inanışına kanmayın. Bu kitaptaki me­nliler yeterli protein sağlar ve protein eksikliği yorgunluğa neden olmaz. Benim vegan menülerim bile her 1,000 kalori için 50 gram protein sağlamaktadır; bu büyük bir miktardır. Tehlikeli ama uyarıcı yiyecekleri bırakmak geçici yorgunluğa neden olur.

Gazın artması ve gevşek büyük idrar, sindirim yollarınızın daha önce hiç karşılaşmadığı kadar çok ve farklı lifler içeren bir diyete geçmeniz sırasında ara sıra karşılaşılan bir durum­dur. Yıllar boyunca vücut, salgılarını ve peristaltik dalgalarını (sindirimle ilgili bağırsak kasılmaları) az lifli bir diyete göre düzenlemiştir. Bu semptomlar da zaman içinde düzelir. Çok iyi çiğnemek, hatta bazen salataları blenderde çırpmak bu geçiş döneminde yardımcıdır. Bazı kişiler başlangıçta fasul­yelerden kaçınmalıdır ve sonrasında da onları sadece küçük miktarlarda kullanmalı, sindirim sisteminin yeni liflere alış­ması için birkaç hafta boyunca diyete yavaş yavaş artan mik­tarlarda fasulye eklemelidir.

Bazı kişilerin yağ ihtiyacı artmıştır ve bu kişilerin geçmişte uygulamış olabilecekleri vejetaryen diyet bazı temel yağlar açısından zengin değildir. Bu çok fazla az yağlı buğday ve tahıl ürünleri içeren bitkisel bazlı diyetlerle beslenen kişilerde olabilir. Genellikle diyete ek omega-3 yağı olarak öğütülmüş keten tohumu ya da keten tohumu yağı eklemek faydalı olur. Bazıları, özellikle zayıf kişiler kilolarını korumak için daha fazla kaloriye ve yağa ihtiyaç duyarlar. Bu problem, çiğ kuru yemiş, çiğ kuru yemiş yağı, avokado ve diğer yağ ve kalori açsından ve besinsel açıdan zengin sağlıklı yiyecekleri diyete eklemekle çözülebilir. Bu doğal olarak zayıf olan kişiler bile, hayvansal ürünlere bağımlılıklarını azaltarak ve onun yerine kuru yemişler gibi bitkisel kaynaklı yağları daha fazla kulla­narak sağlıklarını önemli derecede iyileştirebilir ve hastalık risklerini azaltabilirler.

Crohn hastalığı, kısa bağırsak sendromu ya da çok yaygın olmayan başka hastalıklara yakalanmış olan bazı nadir kişiler de sindirimlerindeki bozukluktan dolayı daha çok konsantre protein kaynağına ihtiyaç duyarlar. Benim ideal, besinsel açı­dan zengin olarak gördüğüm bir diyetle çok zayıf ve kötü beslenmiş bir hale düşen hastalarla da çok nadir olarak karşı­laştım. Bu gibi durumlarda, lif içeriğini azaltmak, bağırsaktan geçişi yavaşlatmak ve emilime amino asitlerin yoğunlaşma­sına yardımcı olmak için her öğünde daha fazla hayvansal ürün gerekti. Bu problem genellikle sindirimle ilgili bir bozuk­luğun ya da emilimle ilgili bir güçlüğün sonucudur. On yıllık kariyer geçmişimde rastladığım bu gibi hastaların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Diğer bir deyişle, tahminime göre 100 kişiden biri bile diyetinde düzenli olarak hayvansal ürüne ihtiyaç duymaz. Bu kişiler mükemmel bir sağlık için yine de benim genel tavsiyelerime uymalıdırlar; kişisel ihtiyaçlarını hayvansal ürün tüketimini nispeten düşük seviyelerde tutarak karşılayabilirler.

az aralıklarla yemek

Sık  aralıklarla yemek


Sağlıklı seçenekler sunan restoranları seçin ve ihtiyaçlarınıza uygun yiyecekler satan yerleri öğrenin. Mümkünse, önceden yönetici ya da şef ile konuşun. Seyahat ederken salata barları olan restoranları seçin. Bu ya hep-ya hiç şeklinde uygulanması gereken bir plan değildir. Bu fikirleri okuyan her kişi şu anki diyetini daha sağlıklı olacak şekilde geliştirebilir. İnsanlar alıştıkları yiyecekleri daha çok sevme eğilimindedirler. Bu yüzden, şu anda yediğiniz bazı Sağlıksız yiyeceklere olan arzunuzu en nihayetinde kaybedeceksiniz ve sağlıklı, doğal yiyeceklerden daha fazla zevk almaya başlayacaksınız. Ben zararlı yiyecekler yerine sağlıklı yiyecekler yemeyi gerçekten daha çok seviyorum, çünkü hem tatları lezzetli hem de onları yediğimde kendimi daha iyi hissediyorum. Çoğu hastam aynı duygulan hissettiklerini söylüyorlar. Yiyecek tercihleri öğre­nilir; sağlıksız yiyeceklerden hoşlanmayı öğrendiğiniz gibi, sağlıklı yiyeceklerden hoşlanmayı da öğrenebilirsiniz.

Eğer başarılı olmayı aklınıza koyduysanız, bu diyeti yolcu­luk halindeyken de uygulayabilirsiniz sadece önceden ne­reye gideceğinizi planlamanız ve orada size uygun yiyecekler olduğundan emin olmanız gerekir. Sosları tabağın yanına konulmuş çift porsiyon salata ısmarlamayı alışkanlık haline getirin ve bu sosların sadece çok azını kullanın ya da sala­tanızın üzerine limon sıkın.

Bunun geçici bir diyet olmadığını, hayatınızın planı oldu­ğunu unutmayın. Seçtiğimiz yiyeceklerle sağlığımızın nasıl etkilendiğini göz önünde bulundurmalıyız. Hayattan alabilecek­lerimizin en fazlasını almak için hepimiz akıllıca seçimler yap­malıyız. Mükemmel olmanız gerekmez. Bunun anlamı, tavsi­yelerimin tümünü de uygulasanız, bir kısmım da uygulasanız, bu iyileştirmeler sonucunda sağlığınız kesinlikle daha iyi ola­caktır. Bir süre sonra, bu bir alışkanlık haline gelecektir. Bunu bir kere denerseniz, düşündüğünüz kadar zor olmadığım göre­bilir ve bu beslenme şeklinden zevk almaya başlayabilirsiniz.

burun kulak deldirme islemi

Kulak, burun  vb. deldirme işlemini abartmayın


Kulak memesi deldirilmesi bedenin en az tehlikeli olan bölü­müdür. Kulağın diğer yerleri kıkırdak içerir ve kulak memesinden daha uzun sürede iyileşir.

“Bu ülkede yapılan beden deldirmelerinin yansı profesyonel değil amatör kişilerce yapılmaktadır,” diyor Pittsburg Üniversitesi Dişçilik Bölümü profesörlerinden Dennis Ranalli. “Çocuklar bunu kendi aralarında yapmaktadırlar.” Gerçekten de internetten yetmiş beş dolara deldirme işlemi için gerekli olan aletleri içeren bir “pier-cing kit”i almak olasıdır. Bu kitin içinde antiseptik yoktur.

“Şu anda bana gelen bir hastam topluiğneyle gözkapaklannı delmiş. Şimdi gözkapaklan iltihap ve enfeksiyon içinde,” diyor du­daklara yapılan piercing’i inceleyen Dr. Ranalli. Profesörün bizlere piercing’le ilgili anlatacağı birçok korku dolu öykülerden biri de Ludwig anjini (alt çene açısı civarında ağız zemininin flegmonu) ile bakterilerle ilgili endokard iltihabı (kalp dokularının enfeksiyo­nuydun Dr. Ranalli piercing aracılığıyla HTV mikrobunun bulaştı­ğını, dudak piercing’iyle kan basıncının yükseldiğini belirtiyor.

“Bu tür belirtileri yalnızca piercing yaptırdığınız bölgede his­sedip, “Ah, dilim acıyor,” gibilerinden şikâyetlerle sınırlı kalmaz,” diyerek şöyle devam ediyor Dr. Ranalli. “Bu tür şikâyetler çok cid­di, yaşamı tehdit edici boyutta olabilir. Bu tür şikâyetlerin tedavisi de sanıldığı kadar kolay değildir.” Dr. Ranalli korktukları için diş­çiye gitmeyen, ama en ilkel koşullarda piercing yaptıran çocuklann durumuna hayret ediyor. “Dişçiye gitmiyorlar ama dillerine koca­man bir delik açmaktan da korkmuyorlar. İşte bu çok garip,” diyor Dr. Ranalli.

Oregon Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırma bedenin her­hangi bir verine yaptırılan piercing’in enfeksiyona neden olma olasılığı kulak memesinin delinmesiyle oluşacak sorunlardan yüzde 50 daha fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Burun kanamasının nedeni

Burun kanaması

Burun kanaması neden ileri gelir ?
Lokal veya genel nedenlerden veya ikisinin birleşiminden burun kanaması ileri gelebilir. Bazı hallerde hiçbir neden görülmemektedir.

Burun kanamasının bazı lokal nedenleri hangileridir ?
a. Buruna veya kafatasının alt kısmında herhangi bir yaralanma.
b. Burunda yabancı bir cismin bulunması.
c. Burun operasyonları.
d. Aşırı öksürükten, aksırmadan veya burun silinmesinden.
e. Burun karıştırılmasından.
f. Frengi veya verem gibi hastalıklardan ileri gelen yaralardan.
g. Burunda veya sinüslerde bulunan habis tümörlerden,
h. Burundaki sümük bezlerinde varisli damarlar bulunmasından, i. Alerji, sinüzit ve basit nezlede meydana gelebilen sümük bezlerinde akut bir cerahatlanmadan.

Burun kanamasının bazı genel nedenleri hangileridir ?
a. Yüksek kan basıncı.
b. Hemofili, anemi pernisyöz, purpura, iskorbüt illeti, lösemi ve sarılık gibi kan düzensizlikleri.
c. Atmosferik değişiklikler, dağcılık, dalıcılık veya denizin çok derinlerine inmek, gibi.

Genel veya lokal bir durumdan meydana gelen burun kanamaları arasında ayırım nasıl yapılabilinir ?
Eğer kanama yalnız bir burun deliğinden gelmekteyse bunun lokal bir kanama olduğu ihtimali fazladır. Ayrıca burun muayene edilince kanama noktası veya kanama nedeni tesbit edilmiş olabilecektir.

Burun kanamaları nasıl kontrol altına alınabilir ?
Aslında iki cins burun kanaması vardır. Bunların yüzde 90′ı burunun ön kısmındaki septumdan ve bazı nadir yakalarda etmoid kesimin ön tarafından gelir. Lokal anestezi altında dağlama «cauterisation» yapılmakla kanama noktası genellikle bulunabilinir ve kontrol altına alınır. Bu operasyon gümüş nitratı, asit kronik gibi kimyasal maddelerin kullanılmasıyla veya elektrikle pıhtılaşma usulüyle yapılır.

Burun kanamasında ilk yardım tedbiri olarak ne yapılmalıdır ?
Kanamaların büyük çoğunluğu burun septumunun ön kısmında meydana geldiği için kanayan burun tarafının devamlı tazyikle kapatılmasıyla kanama genellikle durdurulabilinir. Eğer burun damlası varsa bununla ıslatılan bir pamuğun burna sokulması, yoksa ufak bir parça pamuğun kanayan tarafa yerleştirilmesi yararlı olur. Bu pamukla yapılan baskı en azından on dakika sürdürülmelidir. Burundan gelen kanın boğaza akmaması için kanama olan kişi dik oturmalı ve başını öne doğru eğik tutmalıdır.

Burnun arka tarafından gelen bir kanamada ne yapılmalıdır ?
Bu tip kanama kendiliğinden kontrol altına alınamaz. Bu gibi hallerde kanama olan kişinin, ağız yoluyla burunun arka tarafının tamponlanması gerekeceğinden, hastaneye kaldırılması gerekli olacaktır.

Tampon ne kadar süre yerinde bırakılır ?
Arka tarafta bulunan tamponlar yaklaşık bir hafta yerinde kalacaktır. Ön tarafa yerleştirilen tamponlar ise dördüncü günde kısım kısım çıkarılmaya başlanacaktır.

Genel bir durumdan meydana gelen burun kanamasında ne gibi tedavi metotlarına başvurulur ?
Uzman doktora müracaat edilmesi gerekir. Doktor kanamaya neden olan hastalığın tedavisine girişecektir.

burunda estetik yapılırken ne gibi işlemler



Bütün kesitler burnun içerisinden yapılmaktadır ve burun derisi gevşetilerek veya altı kazınarak, burun kafesini teşkil eden kemik ve kıkırdaktan ayrılmaktadır. Ondan sonra operasyon öncesi hazırlanan bir plân gereğince burun kafesinde yapılan kesintilerle istenilen biçim verilmektedir. Deri bundan sonra yeni biçim verilen kafes üzerine yayılmakta ve burun dikilmektedir. Burnun içerisine tampon yerleştirildikten sonra burun dışından konan bir sargıyla kemik ve kıkırdak istenilen şekilde tutulmaktadır. Zaman geçince deri yeni yapılan kemik ve kıkırdak kafesi üzerinde yerleşecektir.

Buruna yapılan estetiğinin sonuçlarının


a. Hastanın yaş durumu. En iyi sonuçlar on altı ile otuz yaşları arasında olanlarda elde edilmektedir.
b. Cilt. Cildin inceliği veya kalınlığı ve yağlı olup olmadığı. Bunlar cildin kalitejsini tayin ederler.
c. Biçimsizliğin çapı. Biçimsizlik alanı ne kadar büyükse onu düzeltmek de o derece güç olur.
d. Hastanın aklî dengesi. Önemli olmayan kusurları fazlasıyla önemseyen evhamlı hastalarda iyi sonuçlar elde edilmesi çok da zor olmaktadır.

Burnun belli bir görünüşü var mıdır

Burunda estetik cerrahi

Hayır. Değişik toplumların ve ırkların ayrı ayrı güzellik ve kabullenme standartları vardır. Ancak, bugünkü toplumda en kabul edilen ve beğenilen açı dudak ve burun arasında doksan ilâ doksan-beş derece olan açıdır.

burnumuzu silerken

Burnunuzu yavaş silin

Burun silme, insanın büyürken vazgeçmesi gereken alışkan­lıklarından biridir. Çocukluğunuzda belki de ebeveyniniz burnunu­zu silmeniz için sizi desteklemiştir. Aslında burnunuzu yavaş silme­nizin bir sakıncası yoktur, yeter ki olanca gücünüzle sümkürmeyin.

Virginia Üniversitesi’nden bazı bilim adamları nezle olan in­sanlar sık sık sümkürdüklerinde nezlenin daha uzun sürdüğü­nü saptamışlardır. Öte yandan burunlarını kâğıt mendille si­lenlerin nezlelerinin sanıldığı kadar kötüleşmediği de ortaya çıkmıştır.

kalori sınırlaması yaparken dikkat

Kalori sınırlamasında alınması gereken önlemler


Bir kalori sınırlaması ortaya koymak için kiloyu 25 yaştaki ağırlık olarak düşünerek kaloriyi yavaş yavaş % 25 den 10′a in­dirmek gerekir. Bu tip örnekler bir anda, risksiz ve sık sık zor­luk çıkarmadan gerçekleşmez; özellikle yemeği hesaplamak ge­rekir.
Olası sorunlar arasında en çok karşılaşılanlar şunlardır:
* Besinlerde yanılma riski, çok az yendiğinden zorunlu ola­rak iyi besinler seçilmesi gerekir, yoksa yetersiz beslenme riski büyür ve sağlığı tehdit edebilir. Araştırmamızın ama­cı tersine döner.
* Tamamen az kalorili yeme riski: Okinavva modelinde be­sinlere bu bakış açısıyla yaklaşılmaz. Daha az kalorili ye­memek, zengin olan daha az kalori taşıyan gıdalar yemek.
* Vitaminler, mineraller ve diğer önemli elemanlardan pro­teinler, yağlar) yoksun olarak beslenmenin riski: Böyle olduğunda beslenme tam olarak sağlanmaz. Günde 1800 kalorinin altında beslenmeyi alışkanlık haline getirdiği­mizde yetersiz beslenme kaçınılmaz olarak büyür. Ne ya­zık ki aşırı fakirleşmiş tarım, karmaşık metotları, tartışılan gıdalar klasik (sonuçları garantili olmayan) beslenme alışkanlığımızı değiştirmemiz ve Okinavva’nın ilkelerine saygı duymamız gerekir (her şey garantilidir) Not: Hayal ettiğiniz gibi adanın asırlıkları tamamlayıcı gıda almamak­tadırlar.
* Uzun vadede sıkı bir kalori kısıtlaması izlemeye erişmek güçtür, sosyal uzlaşma açısından da bu olmayacaktır. Kı­zartma dolu bir tabağı dışlamak ve bu lezzetli şeye, tatlı olarak da çikolatanın sunulduğu bir lezzete hayır demek hiç de kolay değildir.
* Zayıf olma riski. İncelmek ya da ince kalmak aşırı ölçüde zayıflamak demek değildir: Gerçekten kemik üzerine ya­pışmış bir deri hiç de seksi değildir ve sağlık için de iyi de­ğildir. Cinsellik hormonlarını örnek verecek olursak (ister kadın ister erkek olsun) eğer vücutları aşırı yağsızsa bu hormonlar kötü çalışırlar.
* Can sıkıntısı ve yorgunluk riski. Kalori kısıtlamasına daya­nan bir yaşam, diğer bir anlamıyla koruyucu bir yaşam he­men hemen hiçbir çekicilik sunmaz.

Okinavva’nın ilkelerinde bu risklerin hiçbirine yer yoktur, çünkü kullanılan gıdaların hepsi çok hafif (az kalorili), ama vita­minler, mineraller, proteinler vb. olarak çok zengindir. İdealdir­ler de. Ve burada şimdi güzel bir haber verelim: Daha az yiye­rek kalori kısıtlaması ilişkisini otomatik olarak sağlayabilirsiniz. Kısacası, hamburger, kızartmalar, dondurma, şeker verilen bir beslenme deneyi sonucunda denekler tam olarak 3000 kalori al­dılar. Aynı deneklere daha yüksek kalitede ve doyurucu başka bir beslenme şeması daha sunuldu, gönüllüler tam 2500 kalori aldılar. Bu kıyaslama oldukça ilginçtir, bir taraftan daha az yiye­rek 500 kalori azaltılabilir, diğer taraftan katılımcılar çabalama­dan azaltılır, gıda kalitesi bir rejimin başarısında kesinlikle önemli bir faktördür.

kalori yoğunlugu ne anlama geliyor

Neden öncelikle “kalori yoğunluğu”?

Çünkü kalori yoğunluğu her gıda için hesaplanması çok ko­lay olmayan fakat tüketilen gıdanın niteliğini belirten bir önem taşır. Bunun için kalori miktarını tüketilen miktara (gr) bölmek gerekir. Ortaya çıkan sonuç kalori yoğunluğudur. Bu önemlidir, çünkü salatanın içine asla 100 gr yağ konmaz. Bu diğer gıdalar için de geçerlidir. Şüphesiz, yemeden önce her şeyi hesaplamak sorun edilmez (yoksa yemeğimiz soğuyacaktır). Bu nedenle ön­celikli gıdaları tablo formunda sınıflandırdık. Tabloda yalnızca bir kerede “sorunsuz” (özünde yanıltıcı) tehlikeli olabilecek gı­daları belirledik. Beklenildiği gibi meyve ve sebzeler, soya bak­lagiller, balıklar ve iyi not alan zayıflatıcılardır. Bunlar Okinavva beslenmesinde büyük yer kaplayan gıdalardır.

kusursuz vucut peşinde kosmak

Kusursuz bir  bedenin peşine düşmek akılcı değildir

Kusursuz bir bedenin peşine düşmek akılcı değildir

Şimdikinden daha sağlıklı bir yaşam sürdürmeyi istemek ve bunun arayışına girmek yaşamınızın birçok bölümünde size yar­dımcı olur. Ama öte yandan kusursuz bir görünüm kusursuz bir beden sahibi olmaya çalışmak ne iyi, ne de yararlıdır. Kafamızı kusur­suz bir görünüme sahip olmaya odakladığımızda kendimizi de düş kınklığına hazırlamakta olduğumuzu unutmamalıyız. Aslında ger­çek yaşamda kusursuzluk diye bir şey yoktur çünkü elde ettiğimiz her basan ya da her aşamada şöyle veya böyle yapsaydık daha iyi olurdu diye düşünmeden edemeyiz. İşe yarayan, size amaçlarınız doğrultusunda hizmet edebilecek sağlıklı bir bedene sahip olmanın yollarını arayın yoksa vitrinde sergileyeceğiniz kusursuz bir bedeni değil.